Taraftar buna yürekten inanıyor, şampiyonluğu deli gibi istiyor ve bu yolda üzerine düşen her şeyi, bıkmadan usanmadan, varlığıyla ortaya koyuyor. Stadyum dolup taşmakla kalmıyor; ilk düdükle birlikte yer gök inliyor, taraftarın ruhundan kopan bir parça doğrudan takımın damarlarına zerk ediliyor.
Ortaya çıkan enerji öyle güçlü, öyle kapsayıcı ki herkesi hayrete düşürüyor. Bu destek, oyuncuların içindeki ateşi harlıyor, depolarını son damlasına kadar dolduruyor.
Maçın ikinci yarısında takım inisiyatifi rakibe bıraksa da taraftar oyunu asla bırakmadı. Her tezahüratıyla, her coşkusuyla skoru adeta demir gibi sabitledi. Eğer bu muhteşem kitle, yabancı madde ve küfür gibi gölgelerden tamamen arınırsa, dünyanın en seçkin taraftar gruplarından biri olacağı su götürmez.
Unutulmasın: Sahaya yabancı madde atmak, rakibe küfür yağdırmak her kültürde, her coğrafyada zayıflığın ve zorbalığın en açık göstergesidir. Nietzsche’nin deyişiyle, bu davranışlar “kölenin efendisinin ahlakını taklit etmesi”dir; ilkel, aciz bir taklittir.
Haksızlığa, zulme ve zorbalığa hayatı boyunca karşı durmuş Kürtlerin, futbol sahasında sömürgeci efendiyi taklit etmesi ise sadece ayıp değil, derin bir utançtır.
Amedspor gibi insanlığın en yüce değerlerini yüklenmiş bir takıma bu asla yakışmaz. Taşıdığı insani değerler, yeşil sahada da her zaman en öncelikli olmalıdır. Bu değerleri korumak, herkesin vazgeçilmez, ertelenmez borcudur. Saygınlık olmadan kazanılan zaferin kime, ne faydası olabilir?
Sevgisiz, merhametsiz, haksız bir galibiyet, aslında onurun yenilgisidir. Gerçek onurlu insanlar, onurlarıyla yaşar ve bu mirası gelecek kuşaklara aktarır. Amedspor taraftarının o sessiz, saygın çoğunluğu, bu sözlerin ağırlığını en iyi hissedenlerdir.
Maçı analiz ederken ilk sıraya yazmamız gereken şey, taraftarın eşsiz katkısıdır. Bu karşılaşmanın ruhunu, kaderini belirleyen onlardı.
İlk yarıda Amedspor oyuna ortak oldu, hak ettiği ödülleri topladı ve soyunma odasına 2-0 önde girdi. İkinci yarıda Bandırmaspor’un eşitliği sağlamak, hatta skoru lehine çevirmek için taktik hamlelerle döneceği belliydi. Amedspor’un ise hangi ruh haliyle sahaya çıkacağı merak konusuydu.
İkinci yarı başlar başlamaz tablo netleşti: Geride olan daha cesur, önde olan ise cesareti kırılmıştı. Bu hiç iyi bir işaret değildi. Muhteşem bir taraftarın önünde yenilgi korkusunu anlamak mümkün; ama aynı taraftarın gücüyle skoru daha da yukarıya taşımak bir o kadar mümkündü. Teknik direktör Sinan Kaloğlu, korkuyu seçti.
Kırılmış cesaret bulaşıcıdır; bir kez kapıyı aralarsanız kemirir, tüketir, her yere yayılır. Nitekim öyle oldu. Maç kontrolden çıktı. Kaloğlu sadece oyunu değil, adeta takımı değiştirdi. Hücumdaki en tehlikeli isimleri kenara alıp net bir mesaj verdi: Otobüsü en dibe çekiyoruz.
Otobüs dibe inince rakip bütün gücüyle yüklendi; çünkü bu, resmen saldırıya davetiye demekti. Ama o muhteşem taraftar, bugün Amedspor’un yenilmesine göz yummadı. Onların sesi, coşkusu, inancı sahadakilerden daha güçlü çıktı.
Bu zaferin gerçek mimarı tribünlerdi. Muhteşem taraftar kazandı: 2-1.